Cumartesi, Aralık 14

Simple Pleasures


I have been so unemployed lately and I seriously dont know what I am doing with my life. Yesterday I had so many free refills at the coffee house, I couldnt sleep until 6 am.  


Thats us!! 
Right before my caffeine coma. Trying to drive on ice and showing my friend around, she came to visit me!! 

After she left town, I went ahead with my handmade christmas cards!! I am so excited to send them to all over Europe!! 

I think I picked up these small details while I was working at the hotel. We used to write small notes to the guests to make them feel better. Also my handwriting had improved a lot with that task.

It is so damn cold here! Today I went for jogging and it was -10!! I did my 5 km though. I have to start with my pilates routine for saturday but I think cold morning jogging made my tummy a bit wierd so we will see. 

I am reading this at the momet and it is amazing. I read it really slow because I dont want it to end :( This book reminds me to be thankful everyday for being alive and healthy.

I ll go back fighting with my cramps! Have a lovely saturday!

Salı, Aralık 3

6 Ayda Nasıl 10 Kilo Verilir ?

Merhabalar,

6 ay, 10 kilo vermek için uzun bir süre mi yoksa kısa mı bilmiyorum ama benim minyon yapım için 10 kilo çok şey ifade etmekteydi ve kilo vermek benim gibi iştahlı bir insan için nasıl zor bir süreç oldu anlatamam.

Kilo vermek sadece ve sadece irade meselesi tabii ki, eski alışkanlıkları öldürmek ve rahatınızı bozmak demek. Benim uyguladığım bu yöntemler herkese uymayabilir, sonuçta herkesin metabolizması, düzeni ve yapısı farklı ancak bir kaç basit taktikle de fazlalıklardan kurtulabiliriz. Benim tekniklerim çok okuyarak ve deneyerek benim için en yaralı olanı görerek ortaya çıktı. Buyursun

 1) Bir kasik olarak : Bol bol su içmek

 Susadıkça su içer çok fazlasını aramam diyenlerdendim. Su içemiyorsanız sürekli yanı başınızda su şişesi bulundurun, bunu sürekli kendinize hatırlatın. İçtikçe içesiniz gelecektir zaten. Ahh bir eti tutkuya hayır demem psikolojisine girdiğim anda diktim su şişelerini, gerçekten acıktığınızda bunu yapmayın ama sıkıntıdan canınız bir şeyler çekiyorsa su imdadınıza yetişecektir. Buna ekstra olarak bir süre sonra saçınız, yüzünüz parlayacak, tırnaklarınız güçlenecek ve size hatırı sayılır bir enerji verecektir. Ayrıca her yemeğe oturmadan önce bir bardak su içerek oturuyorum, çok acıktığım zamanlarda yemeğe saldırmamı engelliyor çünkü biraz da olsa dolu bir şekilde oturuyorsunuz. Benim gibi ışık hızında yemek yiyenlerdenseniz muhakak yemek esnasında su içmeye çalışın, sizi yavaşlatacaktır.

2) Her şeyi yavaş yavaş bırakın 

Çok fazla abur cubura düşkünlüğüm olmasa da hayır diyemediğim bir fast food bağımlılığım vardı. Yalnız yaşamanın verdiği düzensizlik, uzun çalışma saatleri yemek sepetini mutfaktan daha güvenilir kılmıştı. Bunun dışında buzlu şekeri bol kahveler ve paket paket bitirdiğim oreolar vardı. Aile evine yerleşince fast food  gitmiş oldu. Her kahvede biraz daha az şeker koydum sonra bir gün kahve içtim ertesi gün içmedim. Oreo dan sadece günde belli sayıda yeme hakkı tanıdım kendime. Hala bunların hiç birini bırakmadım ama artık oreo çok nadir yiyorum ve kahve hala hayatımın bir parçası, çoğu zaman şekersiz içiyorum. Kötü alışkanlıkları bırakmak zor ama tamamıyla aburcuburdan vazgecmek de çok gaddarca geliyor. Hala nadir de olsa burger king yemek mutluluk veriyor eskiden her yediğimde mutsuz oluyordum..

3) Sağlıklı beslenmek çok da tatsız değil

Önceden meyve kelimesini duyunca bile suratım ekşirdi, o kadar sevmezdim ki hiç bir şekilde meyve yemezdim. Bir gün media markta girdim bir blender kaptım ve 3-4 çeşit meyve aldım, hepsini blendera attım biraz yogurt ekledim ve ta-daa lıkır lıkır içtim. İçtikçe kahvaltıda yer verdim onlara, bu sefer blendera atmadım taze taze şeftaliler aldım, kendimi elma soyarken buldum.. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Sebze yeme konusunda bir sıkıntım yoktu tek sorun onları pişirecek vaktim olmamasıyıdı ve tekrardan annemlere taşınmış olmam bu sorunu da ortadan kaldırdı. Deliler gibi tabağıma pilav köfte dolduran ben az pilav ve az köfte alarak barbunyaya dadandım. Zararlı olan şeyleri azaltırken bir yandan da yararlıları artırarak doymaya çalıştım. Dengeyi bu şekilde kurdum.

4) Harekete geçmeli

Tabi ki sadece ay ne yedim kaç kalori oldu, acaba azcık dondurma yesem bişiii olur mu ki ya demekle kilo verilmiyor. Hareket etmek lazım. Spor yamak lazım. Spor salonuna anksiyete problemimden gidemiyor oluşumdan dolayı başka şeyler yaptım. Önce youtubeda videolardan yararlanarak evde pilatese başladım daha sonra bol bol yürüdüm koştum, yazın hep yüzdüm ve Marmariste çalışmanın bir güzel yanıda bir taraf deniz bir taraf orman manzarasında koşabilmek, yüzebilmek ve yürüyebilmekti. Hepsini yaptım, bisiklete bile bindim. Şimdi kış ve artık Ankara'dayım yine pilates yine yürüyüş bandı. Eğer hiç bir şey yapamadıysam o gün, müziği açıp dans ediyorum. Hiç hareket etmemiş olmaktan iyidir. :)


Kilo vermek benim için çok ama çok zor oldu. Bir çok şeyden vazgeçtiğimi düşünüyordum hep ama aslında hayatım daha da güzelleşti. Eski kıyafetlerine tekrar girebilmek, uzun zamandır sizi görmeyen insanlardan ayy ne kadar kilo vermişsin ohaa diye tepkiler almak, kendinle tekrardan barışık olmak bile yeter!!

muck!!




Çarşamba, Kasım 13

Eve Geri Dönüş

Hi Guys!!

Kürtçü dükkanıma geri döndüm ; aile evi..

Resmen hazirandan beri yaptığım tatil, kasım bası itibariyle son buldu. Bu tatili de yan gelip yatarak geçiredim. Türkiye'nin en güzel otelinde birazcık amelelik yaptım diyebilirim. Harika insanlarla çalıştım, mükemmel bir müdürüm vardı, dünya tatlısı bir oda arkadaşı edindim bana verdikleri lojmanda.. ve dünyanın en iyi adamı hayatıma girmiş oldu. Türkiye'nin en güzel koylarını gezdim, yüzdüm, yandım.. En güzel deniz mahsullerini yedim. Hiç gülmediğim kadar güldüm, sevdim, sevildim, sinir oldum yer yer :)

İspanya'dan dönüş benim için birazcık acı vericiydi çünkü benim için bir yerin ev olması, yaşanılır olması bulundugu konum ile alakasız. Orada da harika insanlar tanıdığım için orası evimdi, drama yoktu hiç.. Sevdiğim bir bölümde, düyanın en güzel şehirlerinden birinde, çok tatlı insanlarla yaşıyordum. Dönüşte hiç bilmediğim bir şehir olan Eskişehir'e taşınarak kendime yeni bir ev kurma hayalim çok geçmeden tuz buz olmuştu. Şehirden nefret ediyordum çünkü karşıma çıkan insanlar hırs, nefret ve kin doluydu. Güzel hiç bir şey yoktu benim için bu şehirde.. Su kenarına açılan Starbucks'ı görünce sevinçten deliye dönmüştüm.. Bir gün bile gidemedim, ya tek başıma gidemeyecek kadar depresiftim ya da hiç kimsem yoktu gidecek. Eğlendiğim zamanlar da  oldu ama genel bir bakış atarsak Eskişehir maceram beklediği gibi çıkmamıştı...

Yazlıkta emekli öğretmen hayatı yaşarken, kendime ve kariyerime çok uzak bir işe başvurdum...

Bugüne kadar hep cesaret isteyen kararlar aldım. Kafama göre bir şehir, ülke seçip gidip orada mutlu olabilceğimi düşündüm.. Şimdiye kadar 3 de 2 si olumlu sonuc verdi.

Şuan tekrar Ankara'dayım. Dışarda hava 17 dereceyken kızların o korkunc moon botları giydiği şehir..

Sevmiyorum hiç bu şehiri ve beni bekleyen sıradaki meceraya atılmak için sabırsızlanıyorum..

Me // Marmaris // October 2013

Çarşamba, Temmuz 10

ANKSIYETE VE SOSYAL FOBI Vs. BEN

Merhabalar Cicim,

Ben anksiyete ile uzun yıllardır boğuşan bir anti sosyal kişiliğim, sosyal fobia nın ete kemiğe bürünmüş haliyim. Sırf sokakta insanlar var diye günlerce dışarıya çıkmaya korktuğum zamanlar oldu, şaka yapmıyorum. 


İşim dışında asla tanımadığım insanlarla telefonla konuşamadım, işin komiği ise işim tüm gün telefonda dünyanın dört bir yanındaki insanlarla konuşmaktı... Eve su ve pizza gibi şeyler asla söyleyemedim, müşteri hizmetlerini ömrümde bir kez aramışımdır onda da numarayı çevirmek günlerimi aldı, rezervasyon ve doktor randevusu gibi mevzuları da hep yanımdaki insanlara yaptırıyordum. 

Telefon durumum bu kadar feci iken gelin yüz yüze ilişkilerimi siz düşünün. Eğer bir mağazada çok beğendiğim bir tshirt ün medium unu göremezsem asla sormam ve direk mağazadan çıkarım, hayatta Hotiç vb mağazalardan ayakkabı alamam,sanki tüm çalışanlar ayağıma bakıyormuş gibi hissederim, sırf bu yüzden çok nadir ayakkabı alırım, o da bershka olur genelde yani kimsenin ilgilenmediği yerler.

Hayatta hesap isteyemem sürekli yanımdakini dürtüp hesabı istesene, menü istesene derim. 

Asla kuaföre, ağdaya, kaşa bıyığa gitmem, gidemem. Saçımı kendim, keser, boyar diğer işleri de kendim hallederim. Kuaför sandalyesine oturmak zorunda kalıyorsam da ağzımı bıçak açmaz adam orada bana Rihanna'nın tencere kapağı saç modelini yapsa dururum mal gibi, o yüzden gitmem...

Gaza gelip spor salonuna yazılmıştım, sonra çıkarken ne kadar kalabalık olduğunu gördüm ve bir daha gitmedim. İkinci gidişim de kaydımı sildirmek içindi zaten.

Tanımadığım bir topluluğa girdiğimde ağzımı bıçak açmaz, kesinlikle konuşamam ve oradaki herkesten içten içe nefret edip eve gitmeyi beklerim.

Tüm bunlar olup biterken anlık cesaretler gelir bazen ya da zorunluluklar.. Bir anda gidip hiç bilmediğim bir ülkede hayat kurmak gibi, ya da işim dolayasıyla tek başıma ülke ülke gezmek zorunda kalışım, tanımadığım insanlarla her gün konuşmak zorunda kalışım gibi.. Sosyal hayatımda ise tamamen farklı bir insanım. Şu an işi de bıraktığımdan antisosyalliğimin zirvesine bayrak dikiyorum. 25 yaşındayım ve her geçen gün daha fazla bu sorunlarla karşılaşıyorum.


Elimden geldiğince bu durumun beni hayattan alı koymasına izin vermemeye çalışıyorum. Yine de bazen kaçırıyorum, mutlu olmayı kendi elimle itiyormuşum gibi geliyor. Belki de evleneceğim adam o spor salonunda, belki de kuaföre giderken arabayı park ettiğim yerde bana park için yardım eden biri - evet genellikle yardım olmadan park edemiyorum :) Bir sonraki yazımda bunu nasıl yavaş yavaş aşmaya başladığımdan değineceğim can ceğizlerim,

Stay in tune

Ciao


Cumartesi, Haziran 29

Heloogg

Tatile gelmişekh.. heyyyy

Son bir ay direnmekten hiç bir şey yazamadım..

Şimdilik küçük bir ege kasabasında tatildeyim.. Tatil deyince akıllara, havuç yağlarıyla güneşlenmeler, efenim havuz başında içkiler, akşamları partiler falan gelmesin.. Benim ki daha çok emekli öğretmen kafasında..

Sabahın bir körü denize girip ardında kahvaltı hazırlayıp gazete okuma, ev temizleme, dizi izlemek ve akşamları turk sana musikisi eşliğinde çay demeklemek :)

Perşembe, Mayıs 30

LUSH Bubblegum Lip Scrub

Hallo!!

Dudaklarım nedendir bilmem her zaman kurudur, uygunsuz zaman ve yerlerde bir anda dudak kremi çıkarıp sürmem de bu yüzdendir, bu kuruluk ruj sürmemi de engelliyor çünkü ruj dudaklarımın üzerinde kuruyan deriden dolayı 3 boyutlu bir etki bırakıyor, bu yüzden Lush ın dudak peelingini akşam yatmadan ve genelde dışarı çıkmadan sürüyorum tabi ekstradan kullandığım ürünler de var,



Azıcık alıp dudaklara yavaşça masaj yapınca ölü deriyi yok ediyor ama bunu yaptıktan sonra dudaklarınızı yememek için de zor dayanıyorsunuz, mecburen, çünkü ölü deriyi de yemeyelim diye, bunu sırf yemek için alan insanlar da varmış, sizi çok iyi anlıyorum!!



İyice ovaladıktan sonra, yukardaki arkadaşları da nemlendirmeleri için sürüyorum. Vaseline tadı tuzu olmayan içinizi baymayan bir ürün, Body Shop Lip Butter ise mango aromalı ve gerçekten dudakları yumuşacık yapıyor.

Blistex benim için bir zamanların Nivea sı. Gün içinde yanımda taşıdığım dudak kremleri bu ikisinden biri oluyor, raspberry ve lemonade blast aynı zamanda 15 faktörlük bir koruyucu, güneşten yanıp kavrulan dudaklara birebir, diğer sıkıcı görünen ürün de kış günleri için oldukça iyi bir koruma görevi üstleniyor.


Bazı günler dudaklarım iyice nemlenip düzelene kadar ruj sürmeyi reddediyorum :) O günlerde de Victoria's Secret  Lip Balm ı kullanıyorum, çok abartı bir renk vermiyor ve naneli aromasıyla dolgunlaştırıcı bir etki yaratıyor.


Ayrıca Lush'ın dergisine de bayılıyorum, okudukça tüm mağazayı yağmalayasım geliyor, satın almam mümkün değil çünkü..


Bu gün tek tek bu icon larla uğraştım, telefonum, 13 yaşında hala barbie lerle oynayan bir kızın telefonuna daha çok benzeyemezdi sanırım.

Muah!!

Pazartesi, Mayıs 27

Artık HAYIR Deme Zamanı - Kuaförler sözüm size

Ben HAYIR diyemiyorum, olur da dersem ay ne düşündü acaba çok kötü mü oldu, beni kötüleyecek mi ? Ulan sana ne, evet demesene artık, sırf hayır diyemediğimden durduk yere nefret ettiğim insanlar oldu, halbuki evet diyerek kendi başına dert alan bizzat benim.

HAYIR diyememek sadece bir soruya cevap olarak değil, yapılan haksızlığa da HAYIR diyemiyorum, mesela bir yerde yanlış yemek gelsin ben onu oturur yerim, hayır alın bunu ben bunu istemedim diyemem. Haklı olduğum zamanlarda, nutkum tutulur ve hiç bir halt yapamam.

Gündemimde yine böylesine bir konu var, eski iş yerim son çalıştığım haftanın ve kalan yıllık izinlerimin parasını inatla bana ödemiyor. Çok bir para değil, bu parayı bana ödemeyen şirket bundan kar etmeyecek tabi ki, ama işte egolar..Her şeyi yapacağım, ne gerekiyorsa çünkü inanıyorum ki o üç kuruş olsa da, gelecek bu para benim dönüm noktam olacak, bu kadar stresin ve sıkıntının, bir sonucunu alacağım. Yanlış gelen yemekleri belki gönderebileceğim, bundan sonra çalışırken yapılan haksızlıklara dur diyebileceğim, oğlum bu gazla bir süpermen bile olabilirim.



Geçen sene çok da iyi tanımadığım bir arkadaşım evleniyordu, gelin başına beraber gittik, ay ne şahane ne heyecan diye ortalıklarda dolanırken saçını bile kendi kesen ben bir anda kendimi kuaför koltuğunda buldum, bu kuaförde şehrin en pahalısı onu da araya sokuşturayım, sonra adama tumblr da gördüğüm evde kendimde yapabileceğim bir saç modeli tarif ettim allahım 1 saatlik uğraşın sonunda az sonra TRT de gönülden sesler adlı program da solo nağmeler atacak bir teyze olmuştum. O saçın yandan ayrılışı, buklelerin özenle tepemde girdap efektiyle dolanması, yüzümün yamukluğunun mal gibi ortaya çıkışı, hiç bir şey diyemedim kaldım öylece, tabi saç bitti ama gelin bitmedi, her yer ayna.. gördükçe deliriyordum.. Sonra makyajcı kız sana porselen makyaj yapalım tatlım dedi, ulan ben de sandım porselen bebek gibi olacağım, dost çatlatacağım ama neredeeee.. Hayatta düzgün yapabildiğim bir şeyler varsa bunlardan biri de makyajdır,  Neyse kız o kadar korkuç bir makyaj yaptı ki bana.. Yüzüm yağlı güreş müsabakasından çıkmış bir amacaya sarılmışcasına parlak, kirpiklerim bugs bunny nin sevgilisinden bir adım önde..

Bana naptığınız allahınız yok mu diye bağırcağıma hemen kaçtım oradan, o kadar sinir oldum ki kredi kartını nedimelerden birine verip al ne istiyorlarsa buradan öde dedim ve soluğu tuvalette aldım.. Allahtan alışveriş merkezindeydik, hemen bir taç alayım da öndeki eblek kabartıya bir son vereyim dedim, anam o ne koca avm de taç satan yer yok, İpekyol satıyor bir tek.. dedim olsun öde .. Saça el değmiyor, parmaklarıma geçit vermiyor koca firketeler.. Ağladım ağlayacam.. Sonra kızlarla çıkışta buluştuk, gelin ne kadar prenses gibi ve güzelse ben onun çirkin ikiz kız kardeşleriydim, ikisi birden evet... Sonra kız bana canım al fişin dedin.. O an öldüm sandım, ulan beni soytarı yapmanın bedeli kaç çeyrek altınmış meğer...  Sıfır makyaj ve doğal çılgın dalgalı saçlarımla gitsem bile o halimden kat be kat güzeldim...

Elbisem düşündüğümden kısaydı, toplu ayakkabılarım çimlik alanda batıp çıkıyordu ben de dayanamayıp Vans lerimi giydim. Tepemde gelininkinden daha büyük bir baş, kirpiklerim sonsuza limitlenmiş, elbise belime çıkmakta ısrarcı, ayağımda asi bir ayakkabı, erkek halayında sekronizasyonu tututturamıyor oluşum beni düğünlerden çok soğuttu. Düğünden sonra 2 yerel gazeteye çıkışımı bir sonraki yazıya saklıyorum.

Muah!!



Pazartesi, Mayıs 20

Pink is my color!

Hallo!

Bu işsizlik olayı şuan için öyle güzel öylesine tadından yenmez ki, hiç sıkılmayıp bir ev kızına dönüşmem an meselesi. En önemli getirisi de spora gidebilmek için zaman buluyor olmam, ki genelde zaman değil de motivasyon bulamıyordum.. neyse ki instagramda geçen zamanımı  "fitspo" resimleriyle harcadığımdan bana deli bir gaz geliyor.

Bunun dışında 1 yıldır ilk defa kendimi bu kadar hafif ve huzurlu hissediyorum, hafif derken tabi ki gerçek anlamda söylemiyorum zira aldığım 12 kilonun sadece 2 sini verebilmiş durumdayım. Günlerim daha huzurlu ve sakin geçiyor, arada yine anksiyete krizlerim tutuyor ama düzeliyorum... Günlerim genelde,

 - Geyik mesajlaşmalar



- Tabi ki gezmeler
- Kankamla spor salonuna gitmeler


- Final stresiyle sıyıran kardeşimle uğraşmalar



 -  İçimdeki Derya Baykal'a dur diyememeler


ile geçmektedir, yani durumum fena değil,

Ciao  /  xoxo


Pazar, Mayıs 12

Yeni Başlangıç & Yeni Hayat

İŞİMİ BIRAKTIM!!!

İnanması güç ama 1 buçuk senenin ardından o hiç sevmediğim işi bıraktım, hem de başka bir iş bile bulmadan bıraktım. Bir anda tak etti ve yeter dedim...


Kiminle konuşsam sürekli yakınıyordum, hep işimden ve hayatımdan şikayet ediyordum. Sonra kendimden sıkıldım, sürekli aynı şeyleri anlatmaktan bunaldım. Anlattıkça bir daha yaşıyordum o can sıkıcı olayları ve hiç bir yararı yoktu. Bir gün bir arkadaşım aynen şöyle dedi. "İrem yeter!!, ya kabullen ve işine devam et ya da bir değişiklik yap, bu beğenmediğin durumu değiştirecek bir şey yap, ya da ben seni artık dinlemeyeceğim".



İlk başladığımda çok saçma sapan bir görevim vardı, dedikodu dışında konuşacak hiç bir şeyi olmayan zeka yoksunu insanlardan yemediğim işitmediğim laf kalmazdı, kimse sesini çıkarmadan izliyordu derken, biri durumu fark etti ve bir anda müdürlük pozisyonuna atandım. Bir lise stajyerinin rahatça yapacağı işleri yaparken sindirildiğim için kimse bu yeni pozisyonumu sallamadı. Yine adam yerine koyulmamıştım, üzerimde bir ton sorumluluk olmasına rağmen kimseye hiç bir şey anlatamıyor, yardımcı olmalarını sağlayamıyordum. Yurt dışını geziyordum, yalnız yaşıyordum ama aldığım para çok gülünçtü. Biz seni yükselttik sen de  bu parayı kabul edeceksin dediler, etmedim, kaç kez istifa ettim, değişecek dediler, kimse beni sallamıyor beni kabul etmiyorlar dedim, konuşuruz dediler, benim departmanımda çalışan elemanıma benim dışımda herkes iş yaptırıyordu, kimse beni bir tarafına takmıyordu, sürekli saçma sapan mailler alıyordum, hissediyordum burada kimse beni sevmiyordu...


Her akşam işten dönünce internetten yemek sipariş ediyor, hemen yiyip saat 8 de uyuyordum. Sabahları ağlayarak uyanıyor, üstüme rastgele şeyler geçirip, gram makyaj yapmadan, üstesinden gelemediğim bir işe gidiyordum... Bu döngü aylarca sürdü, tam 12 kilo aldım. Hafta sonları ailemin yanına geldiğimde resmen zehir ediyordum 2 günlük tatilimi. Babam psikolojimin iyice bozulduğunu anlamıştı. Uyumadığım ve yemediğim zamanlarda bir kaç arkadaşla dışarı çıkıyordum, hiç zevk almıyordum, suratım hep asıktı, aklımda hep bir sonrakinin yapılacak işleri vardı...


Bir gün yeter dedim, tüm bu oyunlara, aşağılamalara, hakaretlere ve ego savaşlarına daha fazla katlanamazdım. Burada daha fazla çalışamazdım, ya durup savaşacaktım ya da bırakıp gidecektim. Kalıp uğraşmanın bir anlamı yoktu çünkü hayatımda bu insanlardan nefret etmeye devam edecektim, onlar hiç bir zaman beni kabullenmeyecekti... HAYIR demediğim için kullanılmaya devam edilecektim, bundan daha iyisini hak ettiğimi biliyordum.

İstifa dilekçemi verdiğim anda özgürlüğümü tekrar kazanmış oldum. Ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu, yurt dışı seyahatleri, ekonomik özgürlüğüm az da olsa kazandığım para.. hepsi bitmişti. Tek bildiğim bu yeni bir hayat beni bekliyordu. Hiç kimsenin bana orada davrandıkları şekilde davranmalarına izin vermeyeceğime yemin ettim. Kesinlikle kilo verecektim. Ailemle geçirdiğim huzursuz ve mutsuz hafta sonları son bulacaktı. Tekrardan arkadaşlarımla düzgün konuşmalar yapabilecektim...


Pazar, Şubat 10

Geri Döndüm

Merhabalar,

En son ne zaman bir şeyler yazdım hatırlamıyorum bile ama en büyük nedenlerinden biri son 1 yıldır içinde bulunduğum garip depresif hallerim ve tahmin edileceği gibi işim, evet hala bırakmadım. Binlerce kez gitmek istiyorum demem ve 2 kez resmi dilekçe vermem bile işe yaramadı desem? Ne yaparsam yapayım bir şekilde olduğum yerde sayıyorum, bir yandan iyi bir durum ama bir yandan da bir şeyleri değiştirmem gerekiyor. Yakında büyük haberlerle gelebilirim, tekrardan yazmayı unutmassam tabi...

Son bir yıl içinde aşırı kilo aldığımı eski kıyafetlerimin içine hiç sığamadığımdan behsetmiyorum bilem :) Sürekli aynı kıyafetleri - bana olanları giyiyorum ve yeni kıyafet almayı reddediyorum , çünkü geri kilo vericem. Henüz bu konuda da bir şey yapmış değilim ama en azından durumun ehemiyetinin farkındayım, bu da bir şey öyle değil mi ?

Annem yaşadığım bazı sağlık sorunları nedeniyle beni ziyarete geldi ve gitti, onu tren garına bıraktıktan sonra birazcık yürüdüdüm ve soluğu benim için kelalaka bir yer olan Özdilek te aldım ve bakın nasıl saçma şeyler aldım :)

Eveeeet , Beyonce belgeseli ve Sevgililer günü adlı über kılışe bir film aldım. Dönüşte bir hayli soğuk yediğimden yanına bir de sıcak kahve yaparak annemin getirdiği profitrolu yedim çünkü hakettim o kadar özdilek e yürüdük ya lan. Filmi henüz izlemedim neden aldığımı ise bilmemekteyim hayatımda hiç sevgililer günü yaşamadım :) Beyonce ise tahmin edileceği gibi döktürdü onun o enerjiyi görünce iyice battaniyeye sarılıp profiterolumden daha buyuk lokmalar aldım.. Ya galiba zayıflıcam çok yakında!

Bu resim de dün çıktığım yürüyüşden bir kare, bu kadar spor bünyeme dokunmasa bari :)
Tekrarden geri döneceğimmm

Öpenzeeeee xoxoxoxo