Çarşamba, Kasım 16

İş Arama Süreci

Öncelikle şunu söyleyebilirim ilkokul 8 den beri hep başarısız bir öğrenci oldum. O yıl anadolunun küçücük bir şehrinden Ankara'nın pek sosyetik bir semtine taşındık. O yaşadığım kültür şoku dolayısıyla lise giriş sınavda pek başaralı olamadım ve herkes benden fen lisesi tarzında abuk şeyler beklerken ben soluğu Ankara'nın en kıro semtlerinin birinde süper lise adı altından anadolu lisesinden bozma düz lisenin bir level atlamışı bir yerde buldum. Üniversite sınavını hep boşladım, o yıl eve gelen internet ve bilgisayar yüzünden. Tüm akrabaların arkamdan bin türlü laf etmesine yol açan bir özel üniversitede buldum kendimi. Babam istersem 35 yıl hazırlanayım yine de aynı puanı alacağımı biliyordu o yüzden dışarlarda okuyacağına gözümüzün önünde olsun ve mühendislik okusun diye canıyla başıyla bu okulda okuttu. Uzaktan baba parasıyla okuyan bir gerizekalı gibi görünsemde haddimi aşan mühendislik fakültesinde derslerden kalmamak için canla başla çalıştım, yeter ki babamın cebinden ekstra kuruş çıkmasın diye. Özel üniversite öğrencisi deyince akıllara gelen imajı biliyorum, hayatının merkezi marka, araba ve para olan sığ insanlar. Yok mu ? çok var ama bu insanlar heryerde var. Bizim okulda bunlardan büyük miktarda bulunmasına ragmen doğru düzgün akıllı mantıklı insanlar da vardı. Ne yazık ki ben uzun bir süre ayırt edemedim ve etrafım önce bu tiki takkolarla doldu.

Evim okula yakındı ama ters kaldığı için 2 vasıta değiştirmek gerekiyordu ben de taksiye binmiyordum, sırf bu yüzden bana şöyle diyen bir adet arkadaşım vardı "ay ne salaksın kızım ben hayatta çekemem o yolu, ailene desene madem araba almıyorsunuz ben de her gün taksiye biniyim de girsin bir tarafınıza".. böyle diyecek mişim bah hele ? kendisinin yaptığı aynen oydu çünkü. Ailem ne bana araba tahsis etti ne de ben taksiye bindim. Sınıfta en kezban tipler bile arabayla gelirdi ve öğlen arası burger king e falan gidilirdi. Bu cok havalı anları yaşayaman ben ve benim gibi dünyalar tatlısı bir arkadaşım bizim kantinin bok gibi tostlarını yiyerek para biriktirdik. Her ne kadar güzel insanlar barındırsa da,  ağı dizlerde gezen ve dizi de iz yapmış sahte ebirkrombi eşofman giyen dombili ve çirkin erkeklerden, dar kot ve topuklu ayakkabı giyip koca krepe kafa kızlardan gına gelmişti bana. Okula daha fazla katlanamıyordum. Universite hayatım da böyle bitsin istemiyordum ve yurtdışına gidebilmek için can atıyordum, beni yurtdışında master paklardı. İspanya'da bir devlet ünivesitesinde sınıfımdaki 72 milletten insanla harika bir yıl geçirdim. Tüm o korkunç 4 yılı sildi. İnsanların normal kıyafetlerle okula geldiği, benim gibi pasaklının bile süslü kaldığı bir yerde okumak, okulda kendi sınıfın dışında kimseyi tanımadığın için mal mal dedikodulara tanık olmamak, herkesin okula trenle gelişi, markaların değil de fikirlerin tartışıldığı bir yerde bulunmak, ahanda universite bu olmalı yarebbeem dedirtti bana. Kantinde bira, şarap ve şampanya satılıyor olması biraz beni bu ruhtan uzaklaşdırsa da..

Her güzel şeyin bir sonu vardı ve sonunda Ankara'ya ailemin yanına döndüm. İstediğim de buydu bir ara düşündüm orda kalsam mı diye ama ülkeme dönmek istedim. İş aramaya koyuldum, bir de bana oralarda çok gaz verildi.. sen dön ülkene ya türkiye de seni havada kaparlar hem mühendissin hem masterın var hem de 3 dilin var. Bu gazla geldim ben ve farkettim ki anam herkes mühendis, herkesin bir yüksek lisansı var dil desen tercüman olmayacaksan dört dörtlük bilmeye hiç gerek bile yok. Bir anda tüm o gazım söndü, her başvurduğum yerden çat çat red gelmeye başladı. Bir allahın kulu görüşmeye çağırmadı ama çok takmadım 2 ay olmuştu bu iş arama sürecine gireli. Özel bir kurumun sınavına girdim, allahım ne manyaklar var oturumların arasındaki 15 dakikada millet tanımadğı insanlarla soru tartışıyor. Orası da girdi..Sonra dedim kızım bir dur söndür gazını, nereden geldiğini önce bir hatırla sen odtü mezunu musun ki de böyle yerlere başvuruyon malak, bir ortalamana bak utan!.. sonun da bir yere görüşmeye çağırıldım dedim bunlar da reddederse en azından bir nedeni olur hani mülakkatta sıçarım kesin. Gittim, ni tekim sıçtım da.. bok gibiydi. keşke dedim bir kamera olsa da gençlere ibret olsa.. kariyer günlerinde gösterilse bunu yapmayın böle dangoz olmayın diye. Başka bir iş görüşmesine gittim, görüşceğim adam yoktu sekreteri " kendisi abdullah gülün yanında acil çağırdı" dedi. Oha dedim artık ! Ben ev kızı olam ya da dedim ingilizce dersleri vereyim. İspanya da  yaptım bu işi, anam bir baktım herkes mi ingilizce hocası yahu. Artık dest-i izdivaca katılım formumu yollamaya giderken, bu mulakatına gittiğim yerden aradılar gel kız çalış bizle diye. Oha dedim ilk mülakatta aldım işi acaba kabul etmessem mi allahım çok değerliyim dedim sonra eve geldim yine red mailleri akmış salak salak konusma dedim ve teklifinizi kabul ediyorum hamdi bey diyerek aradım geri. Eskşehirde ev arıyorum.! taşınıyorum yine.. 2011 itibariyle tam 4cü taşınmam olacak :)

Perşembe, Kasım 10

PTT Teyzesi

İspanya da iken işim postahaneye çok düşüyordu.. her düştüğünde de lanet ediyordum çünkü ölümüne yavaş insanlar hele sıra varsa direk çıkıp gidiyordum. Bir de çalışanlar gayet rahat giyiniyordu bir kot bir tshirt şeklinde.. o an bir düşündüm acaba bizim postaneler de böyle midir, devlet dairesi değil mi lan yok değildir dedim ta ki geçenlerde bizim postahanede pijamayla çalışan teyzeyi görene kadar.

Bu dediğim postahane baya küçük bir tek bu teyze çalışıyor. Her gelenle bağıra bağıra konuşuyor. E zaten küçük vallaha kim ne yatırmış ne kadar borcu var önümdeki amca ne kadar elektirik ödedi ne kadar geciktirmiş hepsini öğrendim. Bir de ordan oraya koşturuyor sürekli.. işte o zaman vakıf oldum altında pijama olduğuna. Bildiğimiz çiçekli penye pijamaydı. Neyse bir adama bir numara lazımmış bulamadı, bir yeri arayıp sorayım ben onu dedi, teyzem hemen ver telefonu ben hemen hallederim diyor alıyor adamın amcasıyla konuşuyor falan. Sıra bana hiç gelmesin istedim yani. Bir anda güvenliiik güvenliiik diye bağırmaya başladı ama hiç bir panik belirtisi yok kadında ama yana yakıla da güvenlikçiyi çağrıyor. Neyse arka tarafdan bir amca geldi kadın ne dese beğenirsiniz " ay çok tatlısın ya her çağırıdığımda geliyorsun hadi git şimdi".. biz sıradaki insanlar ise dumuruz.

Ve sıra bana gelir.. Elimde İspanya'ya gidecek bir paket bir de Sırbistan'a gidecek kartpostal var. Evet bildiğimiz kartpostal üzerinde atakule, anıtkabir, kuğulu park resimlerinden bir kolaj var. Teyze direk yorumu yapıştırdı.. " ay kız allah seni napmasın kartpostal mı kaldı ". Sonra sıra pakete geldi.. Bunun içinde ne var, çok önemliyse şu formu doldur dedi. Ben de hmm doldursam mı önemli mi ki la diye düşünürken. İstemiyorsan doldurma seni zahmetten kurtarayım deyip çekti kağıdı elimden. Artık postalarım gider mi gitmez mi bilmem ama ben bir daha o kutu gibi postahaneye gitmem!

Çarşamba, Kasım 2

Annem vs. teknoloji

Benim annem inat bir insandır. İş yerinde hemşirelere kayıtları bilgisayarla girdirmeye başladıklarında emeklilik planlarına başlamıştı bile. Cep telefonu kullanımı bile minumum seviyedir. Birini arayacaksa, en son arananlardan arar bulur, orada yoksa tek tek dolaşır rehberde öyle bulur. Bilgisayarla ile ilgili uzaktan yakından alakası yok.
Geçen babam,ben ve annem bilgisayarcıya gittik ben de netbook olduğundan cd ile yüklenecek işleri beceremiyorum, gerekli programı yüklettim. Babam da bilgisayarına format attırcakmış onun fiyatını soruyor. Aynı zamanda toner doldurtumustuk onu alıcaz. Annem de 40 yıllık bilgisayar uzmanı gibi her lafa giriyor.
- İrem sen şimdi format mı yüklettin.
- Baban da format yapcakmış ya neden aynı fiyat değil.
- Tonerin içinde ne oluyor ?
- Biraz indirim yapın ama daha format yapcaz.
En son bombası arabadan inerken patladı. Arabanın bagajından bir kaç bir şey alıyoruz. Ben de toneri tuttum anne bu kaldı diye..
- Formatı da baban taşısın!! ( canım annem onun için toner = format hiç umursamaz )